İnsanın ebediyet yolunda en önemli hedefi, bu alemde mevcudiyeti ve kendi varlığını sorgulamak, kendisini tanımaya çalışmak olmalıdır. Bu şekilde yakından tanıdığımız bir insanın da ihtiyaçlarını teferruatıyla bilme imkanına sahip oluruz. O halde, ben kimim ve neden bu Dünyada yaşıyorum gibi soruların cevabı, asıl ihtiyaçlarımızı anlamamıza ışık tutacaktır. Mevlana'nın bu konu ile ilgili söyledikleri sözlerden biri şöyledir:
Senin canın içinde bir can var, o canı ara, beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara, a yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara, ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara. (Mevlana)
Tüm sevdiklerimizle, bir elimiz yağda, bir elimiz balda yaşıyor olsak dahi, ruhumuzun açlığı dinmedikçe, yüreğimizin derinliğinde tatminsizlik hüküm sürdükçe, hayatımızdaki her şey bizim için bir gün tadını kaybedecektir.
Anlık, ya da kısa vadeli duyguların tatmin edilmesi, belli bir zaman dilimine ait isteklerin karşılanması ölçüsünde, huzur ve mutluluğa doğru ilerlendiği inancı yaygındır. Ancak, bir hedefe kitlenmek yerine, mutluluğun asıl yolculuğun kendisi olduğunu kavramak gerekir.
Hayatı algılayış tarzımız ve beklentilerimiz, duygularımıza yön verir. Bir sıkıntıda, şikâyetçi olup, feryad etmemiz, veya lezzetler içerisindeyken, şükürsüz bir sarhoşluğa kapılmamız, huzura dönük bir bakış açısından farklı yönlere sapmamızın sebebi olabilir. Halbuki, dünyanın acısına ve tatlısına saplanıp kalmak yerine, onun bizi kişisel gelişmemize taşıyan bir yol olduğunu anladığımızda, başımıza gelenleri soğukanlılıkla göğüslemeye gayret eder, hiçbir durumda ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmemeye çalışır, her yaşanan olayın mutlaka olumlu bir yanı olduğunu anlarız.
Zihninizdeki düşünceler ve hissediklerinize bir bakın. İçinizi hem zihinsel, hem de duygusal yönden gözlemleyin. Bedeniniz bu düşüncelere nasıl tepki gösteriyor?
Belki aldatıldınız, sömürüldünüz, belki meşgul olduğunuz faaliyet sıkıcı ve usandırıcı, belki yakın bir dostunuz sahtekar çıktı. Belki de kendi attığınız yanlış adım yüzünden üzülmektesiniz, ama bütün bunların bir önemi yok. Geçerli bir nedeninizin olup olmaması, ya da haklı olup olmamanız fark etmiyor. Ortada olan gerçek, sizin şu anda, olan bitenlere direnç göstermenizdir. Siz şimdi'yi, yani şu an’ı bir hasım, bir düşman haline getirmektesiniz.
Mutsuz olmak, canınızı sıkar, ruhunuzu daraltır, içsel varlığınızı ve çevrenizdeki insanları rencide eder. Ayrıca olumsuz enerji ile yapılan her eylem, zamanla daha fazla acıya, daha fazla mutsuzluğa neden olur.
Olumsuzluk bulaşıcıdır, fiziksel bir hastalıktan daha kolay yayılır. Rezonans yasası yoluyla başkalarında yatan gizli olumsuzluğu harekete geçirir, su üstüne çıkarır ve besler. Bu nedenle karınız/ kocanız/ partneriniz ile münakaşalar, çekişmeler oluşabilir.
Zihninizin etkilendiği bir durum karşısında, sahte benlik duygunuzu güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmeyen olumsuzluğu bırakın. Bu tutumun size hiç bir yararı olmadığını görün, çünkü içinizde olumsuzluklar yaratmakla, yapabileceğiniz olumlu bir şey olamaz. Aslında olumsuz tutumunuz sizi eli kolu bağlı, sıkışık bir halde tutar, doğal değişiminizi engeller.
Kendinizi gözlemleyin: konuşurken, düşünürken, diğer insanların yaptıkları söyledikleri şeyleri, çevreniz, yaşam durumunuz, hatta hava durumu hakkında yakınırken kendinizi (düşüncelerinizi) analiz edin.
"Yakınmak", daima olan bitenleri kabul etmemektir. Yakındığınızda, olumsuzlukları üzerinize çekerek, kendinizi bir kurban yaparsınız. Sıradan bir bilinçsizlik daima “şimdi’nin” yadsımasıyla bağlantılıdır. "Şimdi" hayatın akışında, "bu an" ve "her an" anlamına gelir.
Bazı insanlar daima başka yerlerde olmak isterler, burada ve şimdi, asla yeterli olmaz. Sizin yaşamınızda da bu böyle mi? Durumun böyle olup olmadığını gözlemleyin. Her nerede bulunuyorsanız, tamamen orada olun. Eğer burada ve şimdinizi katlanılmaz buluyorsanız, üç seçeneğe sahipsiniz:
• ya o durumdan uzaklaşın,
• ya o durumu değiştirin,
• ya da olan bitenleri kabullenin.
Eğer yaşamınızın sorumluluğunu üstlenmek istiyorsanız, bu üç seçenekten birini hemen şimdi seçmelisiniz. Aksi halde, zamanla yoğunlaşacak olumsuzlukları bahanesiz kabul etmek zorundasınız.
İçinde bulunduğunuz durumu değiştirmek için yapabileceğiniz bir şey yoksa, tüm içsel dirençlerinizi bırakıp, burada ve şimdinizi bütünüyle kabul ediniz. O zaman mutsuzluk ve içerleme hissetmekten ve kendine acımaktan hoşlanan "sahte benlik" varlığını sürdüremez. Buna "teslimiyet" denir. Teslimiyet, bir zayıflık değildir, o içinde büyük bir güç barındırır. Yalnız teslim olmuş bir insan, ruhsal güce sahiptir. Teslimiyet yoluyla, ortaya çıkan bir durumdan (içsel olarak) özgür olursunuz.
Teslimiyet demek, insanın kendisi hakkındaki tüm endişe ve hesapları terk etmesi demektir. O uğraşarak değil, gerçek doğanızı idrak ettiğinizde, kendiliğinden olur.
Sözlü teslimiyet, pek az değer taşır ve bir gerilim altında yıkılıverir. O fiili bir gerçeği değil, en fazla bir özlemi gösterir. Teslimiyette içinde bulunduğunuz durumun, çaba göstermenize gerek kalmadan, kendiliğinden değiştiğini izlemleyebilirsiniz. Teslimiyet tutumu, er ya da geç etrafınızda olan bitenleri pozitif etkileyecektir.
01- Sahip olduklarına şükretmek,
02- Kötü ihtimalleri dillendirme'mek,
03- Olayların pozitif yönlerini görebilmek,
04- İçten davranmak,
05- Maddi kazançların gözünüzü kör etmesine izin verme'mek,
06- Hiç tanımadığınız bir kişiyi mutlu edecek bir şey yapmak,
07- Sevdiklerini aramak, onlarla vakit geçirmek,
08- Geçmişteki hatalara takılıp kalmamak,
09- Yapılan yanlışlardan ders çıkarmak,
10- Geleceğe yönelik kaygıları azaltmak,
11- Bir arkadaşa hediye almak,
12- Sevilen bir eşyayı birine armağan etmek,
13- Geçmişe yönelik pişmanlıkları azaltmak,
14- Yaşanılan andan zevk almak,
15- Kötüleri değil, güzel anları anımsamak,
16- İncitici sözler söylememek,
17- İnsanları kusurlarıyla birlikte kabul etmek,
18- Bedenine ve kalbine iyi bakmak,
19- Her zaman meşgul olacak bir şeyler yapmak,
20- Çocuklarla vakit geçirmek,
21- Çocukları sevindirmek,
22- Zaman zaman kendine küçük hediyeler almak,
23- Sevdiği özellikleri geliştirmeye çalışmak,
24- Her zaman yeni şeyler öğrenmek,
25- Doğayla iç içe olmak,
26- Elindeki az da olsa, paylaşmayı bilmek,
27- Başkalarının doğrularına saygı duymak,
28- Sevdiklerine önemli olduklarını hissettirmek,
29- Kendine karşı dürüst olmak,
30- Yaptığı iyiliğin karşılığını beklememek,
31- Öz-eleştiri yapmak, hatalarını kabullenmek,
32- En kötü durumlarda bile ümidini muhafaza etmek,
33- Aceleci davranmamak, sabretmeyi bilmek,
34- Başkalarının kederlerine ortak olmak,
35- Hayal kurmak, hayallerin peşine düşmek,
36- Aklını da, kalbini de kullanmayı bilmek,
37- Spor yapmak, bedenini ve zihnini zinde tutmak,
38- Ağlanacak bir sebep yoksa, gülümsemeye çalışmak,
39- Başkalarının mutluluğunu önemsemek,
40- Bizi seven insanları ve bizim için yaptıklarını düşünmek,
41- Affetmeyi bilmek,
42- Kaçırılan fırsatların, yenilerin habercisi olduğunu anlamak,
43- Sorunlar yaşanmadan, mutluluğun tadının alınamayacağını görmek,
44- Güzellik, kariyer, para gibi unsurların sahte mutluluklar getirdiğini bilmek,
45- Etrafımızı saran, detaylarda saklı güzellikler aramak,
46- Sıra dışı vakitler geçirmek,
47- Yeni arkadaşlar, dostlar edinmek,
48- Bir güzel sanatlar ile amatörce de olsa uğraşmak,
49- Bol bol teşekkür - (şükr)etmek,
50- Sevgiyi, saatlerimizden, dakikalarımızdan hiç eksik etmemek.
Her şey olabilirsin ve her türlü şeylere sahip olabilirsin. Evlerin, arabaların, bilgisayar'ların, her türlü teknolojik imkanın, renk renk elbiselerin, pahalı parfüm, ya da kremlerin, pahalı alışkanlıkların. Güzel ya da çirkin, uzun ya da kısa boylu poslu, gösterişli, ya da gösterişsiz, genç, ya da yaşlı, kadın, ya da erkek, huzurlu - huzursuz, güleryüzlü, ya da somurtuk, sabırlı, dayanıklı, heyecanlı, ya da iyi bir iş sahibi olabilirsin, Üniversite, lise, yada ilköğretim mezunu olabilirsin, bir meslek sahibi olabilirsin, öğretmen, memur, işçi, doktor, mimar, ya da avukat olabilirsin. Bütün bu özelliklerin çevrende takdir görebilir, övgüler alabilirsin. Büyüklerin dediği gibi adam bile olabilirsin. Ama, İnsan olmak başka bir şeydir. Onun ne okunacak kitabı, ne de ezberlenecek bir formülü vardır. İnsan olmak, yukarıda saydıklarımızın ve saymadıklarımızın tamamını kapsar.
Eğer İnsanları toplumsal alt kimliklerine göre ayırmadan, cinsiyetlerine göre kayırmadan, zengin, fakir, ya da meslek, ya da ırklarına, ünvanlarına göre değil, önce insan olduğu için sevip sayıyorsan, çevrendekilere sahip olduklarına göre değil, seninle paylaşmamış olsa bile, paylaştıklarına göre önem, değer ve anlam verebiliyorsan, verdiğin sözü tutuyor, özün ile sözün birbirini tamamlıyorsa, iyi niyetli, samimi, merhametli, dürüst ve alçak gönüllü isen, insan olmaya başladın demektir. Ve insan olduğunda, artık sen insanların yüzlerine değil, ruhlarına bakmaya başlarsın.
Kaynaklar:
Eckart Tolle
karakalem.net
eftteknikleri.wordpress.com