• Ölüler yokluklarıyla değil de, onlarla bizim aramızda, söylenmeden kalan sözler yüzünden, keder verirler. Ölüm olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık.
• Fikirlerinizden nefret ediyorum, ama onları savunabilmeniz için hayatımı feda etmeye hazırım.
• Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü, hoşgörü doğanın ilk yasasıdır.
• Öfkeni aklınla yenemiyorsan, kendini insandan sayma.
• Tüm duyarlı nesneler, aynı günde doğmuş, benim gibi acı çeker, benim gibi ölür. Kartal ödlek kurbanı üstüne çullanmış, titreyen organları kanlı gagasıyla parçalar. Savaşın toz dumanında yuvarlanan adam, can çekişen arkadaşının kanıyla, kendi kanı karışır ve leş kargalarına yem olma sırasını bekler. Evet, Dünyada her kişi sızlanmakta, hepsi ızdırap için doğmuş, birbirini yok etmekte. Peki, bu korkunç kaos ne için? Her birimizin acısı, hepimize mutluluk verir mi dersin. Ne kutsanacak Dünya, bu Dünya!
• Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, salakların abuk subukluklarıyla başa çıkmak zorunda kalmalarıdır.
• Her şeyden önce insan olunmalı; ondan sonra doktor.
• İnsanlar ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca, tüm hayallerini kaybederler.
• Gerçek ihtiyaçlar olmadan, gerçek hazlar olmaz.
• Kötü insanlar, iyi insanları sınamaya yarar!
• Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgara benzer; fazlası gemiyi batırır, azı da, gemiyi olduğu yerde tutar.
• Işığın Güneş'ten geldiği gibi, ahlâk'ta Tanrı'dan gelir.
• İnsan zeka karşısında eğilir ama, şefkat karşısında diz çöker.
• İnsan istediği an özgür olur.
• Cennet, var olduğum yerdir.
• Batıl inanç ve cehaletten oluşan fanatizm, bütün asırlar boyunca bir hastalık olmuştur. İnsanlığın en güzel görevi adalet dağıtmasıdır.
• Pek az insan başkalarının deneylerinden yararlanmayı bilecek kadar akıllıdır.
• Bu dünyayı, tıpkı dünyaya geldiğimizde, onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü şekilde terk edeceğiz.
• Kutsal Roma İmparatorluğu adıyla, kendisini anan ve hala anmaya devam eden bir araya toplanmış yığın, ne kutsal, ne Romalı, ne de imparatorluktur.
• Eğer Tanrı var olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi.
• Hangisi daha tehlikeli: fanatizm mi, yoksa ateizm mi? Fanatizm kesinlikle daha tehlikeli. Ateizm insana asla kanlı bir tutku vermez, ancak fanatizm verir. Ateizm suçun karşısındadır, fanatizm ise suçu işlemeye yönlendirir.
• İnsan, haddizatında biçare mahlûktur. Gurur, hiç bir vakit onun için uygun bir şey değildir. Bununla beraber yüz milyonlarca insanın kendisini alkışladığı bir Çiçeron, bir Sezar bir gün kendisinde gurur hissederse, hoş görülür. Fakat bin bir türlü dalkavukluklar ile, eline memuriyet geçirmiş olan bir adam, kendisinin methedilmesini isterse, buna gülmekten başka ne yapılabilir? Ahlâk bakımından kötü olan diğer vasıflar da böyledir.
• İnsanlar hep deli olacaktır ve onları iyileştirebileceklerini sananlar delilerin en daniskasıdır.'
Voltaire 1694'te Paris'te doğmuştur. Sekiz yıl sanat eğitiminin başladığı Collège Louis-le-Grand'da okumuştur. Fakat orada "Latince ve Aptallıklar" dışında bir şey öğrenmediğini iddia etmiştir. Mezun olduktan sonra, edebiyatta kariyer yapmaya başlar. Babası ise oğlunun hukuk eğitimi almasını istemiştir. Bu nedenle Voltaire, Paris'te bir avukatın asistanı olarak çalışıyormuş gibi gözüküp, zamanının büyük bir kısmını hicivsel şiirler yazmaya adamıştır. Babası bunu öğrendiğinde, Voltaire'i yine hukuk okumaya göndermiştir; yine de Voltaire yazmayı sürdürmüştür. Sivri dili ile, aristokratik ailelerin beğenisini toplamıştır. Kral XV. Louis'nin naibi, Orléans Dükü, II. Philippe'yi konu alan bir yazısı nedeniyle, Bastille'de hapsedilmiştir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi Oedipe'yi kaleme almış ve Voltaire ismini almıştır. Oedipe'nin başarısı, Voltaire'i etkili bir isim yapmakla beraber, onu fransız aydınlanmasına dahil etmiştir.
Voltaire'nin hazır cevaplılığı ve sivri dili başına bela olmuştur. Genç bir asilzadeyi gücendirmesi, onun mahkeme dahi olmadan sürgün edilmesine yol açmıştır.
Voltaire'nin İngiltere'ye sürgünü, İngiltere'deki düşünsel durum ve yaşadıkları düşüncelerini büyük oranda etkilemiştir. İngiliz monarşisinden ve ülkenin din ve ifade özgürlüğüne verdiği değerden etkilenen genç yazar, Shakespeare gibi ülkenin yazar ve düşünürlerinden de etkilenmiştir.
3 yıllık sürgünden sonra Paris'e dönmüş ve fikirlerini İngiliz hükümetini konu alan kurgusal bir metinde toplayarak, bastırmıştır; Lettres philosophiques sur les Anglais ("İngiliz(ler) hakkında felsefi mektuplar"). İngiliz monarşisini daha gelişmiş ve insan haklarına daha saygılı görmesi nedeniyle, yazıları Fransa'da büyük bir tartışmaya yol açmış, sonunda öyle bir noktaya gelinmiştir ki, evrağın kopyaları yakılmış, Voltaire ise Paris'i terk etmeye zorlanmıştır.
Bundan sonra sınırdaki Château de Cirey'e yerleşen Voltaire, burada Marquise (Markiz) du Châtelet ile bir ilişkiye başlamıştır. Voltaire ile Markiz 21.000'den fazla kitap toplamışlar. Kuşkusuz Voltaire'in 15 yıl süren bu ilişkisi, entelektüel gelişimine yardımcı olmuştur. Yazmaya devam eden Voltaire, Mérope gibi oyunları ve bazı kısa öyküleri yayımlamıştır. İngiltere'de geçirdiği zamanda, onu en çok etkileyen şeylerden birisi Isaac Newton'un çalışmalarıdır. Eser ve düşüncelerinde bunun etkileri görülebilir.
Markizin ölümünden sonra Voltaire Berlin'e, yakın arkadaşı ve hayranı olan Büyük Frederick'e gitmiştir. Kral zaten onu daha önce ısrarla saraya davet etmiştir. İlk zamanlarda her ne kadar yaşamı iyi gitse de, zamanla çeşitli zorluklarla karşılaşmaya başlamıştır. Sivri dili ile burada da haksız bulduğu durumları eleştirmiştir. Sonunda kızdırdığı Frederick, Voltaire'in tüm evrağının kopyalarını yakmış, Voltaire'yi de tutuklatmıştır. Voltaire Paris'e doğru yola çıkmış fakat XV. Louis onun kente girmesini yasaklayınca, cenevre'ye gitmiştir. Her ne kadar iyi karşılansa da, tiyatral performansları yasaklayan Cenevre yasaları, Voltaire'nin Candide, ou l'Optimisme ("Candide, veya İyimserlik") isimli eserini yazmasına ve kenti terk etmesine neden olmuştur. Bu eser Gottfried Leibniz'in felsefesinin hicvidir. Bugün Voltaire'nin en tanınmış eseri Candide'dir. Ferney'de malikâne almış ve 1778'deki ölümüne kadar burada yaşamıştır.
• Ya zamanla birlikte yaşar ölürsün, ya daha yüce bir yaşam uğruna zamanın dışına çıkarsın.
• Kadere karşı kazanılan zaferler "mutluluk"tur.
• İnsanlarla uzun süre yaşayamıyorum. Sonsuzluğun payından bana biraz yalnızlık gerek.
• İnsanın parası varsa, çalışmak zorunda kalmaz. Böylece zamanı satın alır. Bu kalan zamanda da kendini mutlu edebilecek şeyleri yapar. Yani para mutluluğu satın alır.
• Ya bu Dünyanın tüm çırpınmalarını aşan daha yüksek bir anlamı vardır, ya da bu çırpınmalardan başka hiç bir şey gerçek değildir.
• Önümden gitme, seni izlemeyebilirim, arkamdan da gelme, yol gösteremeyebilirim; yanımda yürü ve yalnızca dostum kal.
• Tarih, insanların düşlerinin en aydınlık olanlarını gerçekleştirmek için giriştikleri umutsuz bir çabadan başka bir şey değildir.
• Dünyanın insandan başka anlamı yoktur. Hayat anlayışımızı kurtarmak istiyorsak, insanı kurtarmamız gerekir.
• İnsan tümüyle suçlu değildir, çünkü tarihi o başlatmadı, ama tümüyle suçsuz da değildir, çünkü tarihi sürdürdü.
• Şerefini bir yana bırakan inkilâp, bu duygunun egemen olduğu kaynaklarına ihanet etmiş olur.
• Yaşamanın tadını çıkarmaktan korkana, aptal derim.
• Geleceğe yönelik cömertlik, şu an mevcut olan herşeyden vazgeçmeyi içerir.
• Merhamet faydasız olunca, insan ondan bıkar ve usanır.
• Kötülük cehaletten gelir.
• İnsanlara boyun eğdirmek isteyenin, kulağı sağırdır.
• İnsanın her gün yaptığı en iyi şey, intihar etmemeye karar vermektir.
• Dünyanın bütün varlıklarını göğsüme sarsam bile, kendimi hiçbir şeyden koruyamazdım. Bu korkunç bir bırakılmışlık duygusu.
• Zamanımdan ayrılamayacağımı anlayınca, onunla birleşmeye karar verdim.
• Yaşamak kendi başına bir değer yargısıdır. Nefes almak ise, yargılamaktır.
• Yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur.
• Yaratıcı olarak ölümün kendisine hayat verdim. Ölmeden önce yaptığım şey bu.
• Ölüm korkusunu aşmadıkça, insan için özgürlük yoktur. Ama intihar ile değil. Bu korkuyu aşmak için, kendini bırakmamak gerekir. Hiç burukluk duymadan, korkmadan ölebilmeli.
• Ölüm bir istatistik ve devlet işi oldu mu, dünya işleri artık iyi gitmiyor demektir.
• Bir "sanatçı" başkalarının katlandığı acıları içinde uyuşturmamalı.
• Politika ve sanat, Dünyanın düzensizlikleri karşısında başkaldırmanın iki ayrı yüzüdür.
• Politika için yaratılmadım, çünkü hasmı'mın ölümünü istemekten, ya da kabul etmekten acizim.
• Yirminci yüzyılımız korku çağıdır. Diyeceksiniz ki, korku bir bilim değildir, ama bu korkuda bilimin çok payı var.
• Huzur, suskunluk içinde sevmek olabilirdi. Ama bilinç ve insan var; konuşmak gerekiyor, sevmek cehenneme dönüşüyor.
• Aşk, akıllı ve aptal demeden tüm insanlara bulaşan bir hastalıktır.
• Büyük olmanın yolu, deha gibi çalışma ve alın terinden geçer.
• Çağdaş siyasi toplum, insanları mutsuzluğa düşürme makinesidir.
• Yazılan her şey yaşanamaz, ama bunu yapmayı insan deneyebilir.
• Dostlarım, şimdi ben size büyük bir şey söyleyeceğim. Sakın kıyametin kopmasını beklemeyin, kıyamet her gün kopmaktadır.
• Resmi tarih, oldum olası büyük katillerin tarihidir. Kabil, Habil’i bugün öldürmüş değil, ama bugün Kabil, Habil’i akıl uğruna öldürüyor ve onur madalyası istiyor.
• Dünya aydınlık olsaydı, sanat olmazdı.
• Yazarlık sanatı, korunması güç olan şu iki ödeve bağlı kalacaktır; bile bile yalan söylememek ve insanın insanı ezmesine karşı koymak.
• Yazar, sanatını büyük yapan şu iki görevi yüklenmelidir; gerçeği ve özgürlüğü.
• Bir yazarım. Ben değil, kalemim düşünür, anımsar, ya da kuşatır.
• Ateşten ve yiyecekten yoksun bir insan için özgürlük, hiç de acelesi olmayan bir lükstür.
• Karanlık da olsa, bir yapıtın kalbinde sönmeyen bir güneş parlar.
• Aşılmaz bir duvarın önünde yaşamak, köpekçe yaşamaktır.
• Başardığımız her iş, bizi köleleştirir, çünkü daha iyisini yapmaya zorlar.
• Bir insan söyledikleri kadar, söylemedikleri ile de insanlaşır.
• Adalet olmadan, düzen olmaz.
• Bu dünyada en büyük suç, insanların taşıdıklarından kaçmak değilse nedir?
• Alçalmak, yükselmekten çok daha kolaydır.
• Sözün gelişi "dostlarım" diyorum, ancak artık dostum yok, sadece suç ortaklarım var. Onların da sayısı pek çoğaldı, bütün insanlar suç ortağım. En başta da siz geliyorsunuz, kim yanımdaysa birinci odur.
• Ben umutsuzluğu ve bu dertli dünyayı kabul etmeyerek, insanların birleşmesini ve kötü yazgılarına karşı savaşmalarını istiyordum.
• Benim uğraşım, kitaplarımı yazmak, insanlarım ve halkım tehdit edildiğinde, savaşmaktır, hepsi bu.
• Bir kalıp düşünceyi işlemek, bir incelik üzerinde durmaktan daha kolaydır. Benim için kalıp düşünceyi seçtiler: ben de saçma oldum kaldım.
• Ne Faust, ne de Don Kişot, birbirini yenmek için yaratılmamıştır; sanat da dünyaya kötülük etmek için icat edilmemiştir.
• Sanatçı tanımı gereği, bugün tarihi yapanların buyruğuna girmez.
• Mutluluk şansı olmasaydı, adaletin hali ne olurdu.
• İnsan, kendi kendisinden saklamaya çalıştığı yanını sevmez.
• İnsan, kendisine bir manâ vermeye çalışan tek mahlûktur.
• İnsanın eninde sonunda alışamayacağı bir düşünce yoktur.
• İnsan ne ise, o olmayı reddeden tek yaratıktır.
• Evrenimin gizi: İnsandaki ölümsüzlük isteğine kapılmadan Tanrı’yı düşlemek.
• Sanat, bence en büyük sayıda insanı, ortak acılar ve sevinçlerle coşturacak görüntüleri ve biçimleri bulmaktır.
• Polemik yüzünden çoğumuzun gözünü perdeler bürümüş, artık insanlar arasında değil, bir gölgeler dünyasında yaşıyoruz.
• Özgürlük gelecek umudu değildir. O, şu ‘an’dadır ve insanlarla şu andaki dünyayla uyumludur.
• Bilirsiniz ki; en zeki insanlar bile, yanındakinden bir şişe fazla devirmekten şeref duyarlar.
• Bazılarının, sadece normal olmak için, ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor.
• Bütün büyük olayların, büyük düşüncelerin, önemsiz bir başlangıcı vardır.
• Bir adam karısına arabasının kapısını açıyorsa, emin olabilirsiniz ki, ya arabası yenidir, ya da karısı.
• Ağın ilmiklerine takılmış bir balık gibi çırpınıyorum.
• Sevmenin sınırı olamaz.
• İnsan, hiçbir zaman tamamıyla mutsuz olmaz.
• İnsan kendisi için gerçek ve mutlak olan mutluluğa, yaşamı boyunca yalnız bir kez erişir. Geri kalan tüm yaşamını, bu mutluluğa tekrar ulaşmaya adar.
• Evren, insan için uyumsuz ve bilinemezdir.
• Bugün karım öldü, fakat neyse ki masamın üstü beni oyalayacak bir sürü evrakla dolu.
• Ahlaka dair ne biliyorsam, bunu futbola borçluyum. Çünkü top, hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.
• İnsanlar, ileri sürdüğünüz nedenlere, içtenliğinize, çektiğiniz acıların ağırlığına, ancak siz öldükten sonra inanır. Yaşadığınız süre içinde durumunuz şüphelidir.
• Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem, ya da erdemsizlik, günü gününe köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, hiçbir zaman gerçek içinde değil, sözcükler içinde. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş dostlar, tam gezilmemiş kentler, tam sarılmamış o kadınar.
• Eğer tanrı olmasaydı, bir insan aziz olabilir miydi; bu benim bugün bildiğim tek samimi problemdir.
Albert Camus, bir Fransız yazar ve filozoftur. Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu", ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülü aldıktan 3 yıl sonra, bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.
Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık, ne de anlam sunan dünyada, bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Söylencesi"nde açıklayıp, "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir.
Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm", (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile, birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"nın kurucusu değildir, fakat bu düşünce akımında önemli bir yer almıştır.
Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte, öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"`ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajedik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir, fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz.