Antik Likya Uygarlığı Kentleri, Akdeniz Bölgesi’nde Teke Yarımadası’nda yer alır. Bölge Antalya'nın batısını, Muğla'nın güneydoğusunu, Denizli ile Burdur'un güneyini kapsar. Tarihsel olarak sınırları batıda Dalaman Çayı, doğuda bugünkü Kemer ile sınırlıdır. En kuzeyi Burdur'un Gölhisar ilçesidir. Likyalılar’ın, MÖ 3. bin yılın ikinci yarısında Anadolu'ya gelen ve ikibin yıl boyunca Güney Anadolu bölgesinde yaşamış, Anadolu’nun en eski Hint-Avrupa kökenli halkı olan Luviler’in dağılmasından sonra bir kısmının devamı olduğu söylenir. Luvi dilinin Hititçe’yle yakınlığı ve Luviler’in de Hititliler’le akraba olduğu göz önünde bulundurulursa, Likçe’nin de Hititçe’ye olan bağlantısı anlaşılır. Hitit dilinde Likya’nın adı "Lukka"dır ve latince "aydınlık" anlamına gelir. Likyalıların törelerine göre, babaları yerine analarının adını kullanmalarıdır. Bir Likyalı’ya kim olduğu sorulduğunda, adını annesinin, anneannesinin, büyük anneannesinin ismini söyleyerek cevap verir.
Tarihte bilinen ilk demokratik birliği kurmuş olmakla bilinen Likyalılar, farklı şehirlerden bir araya gelmiş olmalarına rağmen, ortak bir kültür yaratmışlardır. Özünde Likya kentlerinin ve vatandaşlarının, demokratik yasa çerçevesi içinde oylama esaslı seçimle yönetilmelerine dayanan ‘Likya Birliği’nin en önemli kentleri, Patara (başkent), Xanthos, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos’tur. Bunlara daha sonra Phaselis de eklenmiştir. Likya Birliği’ne ait daha küçük kentler de bulunmaktadır. Bu kentlerin varlığı, sistemli kazılar, sikkeler ve yazıtlardan ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca sınırları değişkenlik göstermekle beraber, hem o döneme ait çeşitli yazıtlardan, hem de kentlerin sahip olduğu ana karakterlerden (mezarlar, vb) Likya kentlerini ayırt etme imkanı oluşmuştur. Doğal olarak en çok tartışma Karya, Pisidya ve Pamfilya sınırlarına yakın olan kentler üzerinde olmuş, ancak tarihçiler aşağıdaki kentlerin Likya kentleri olduğu konusunda genel bir fikir birliğine varmışlardır.
Aloanda, Andriake, Antiphellos, Aperlai, Apollonia, Araxa, Ariassos, Arneai, Arnna (Ksantos), Arsada, Arykanda, Balbura, Bubon, Choma, Daedala, Gagae, Hippoukome, Idebessos, İsinda, Istlada, Kadyanda, Kandyba, Karmylassos, Kibyra, Korydalla, Kyaneai, Letoon, Lmyra, Myra, Nysa, Oktapolis, Oinoanda, Olympos, Patara, Phaselis, Phellos, Pınara, Podalia, Pydnai, Rhodiapolis, Simena, Sura, Sidyma, Telmessos, Termessos, Minor, Theimussa, Tlos, Trebenna, Tyberissos, Typallia, Trysa.
Likya parlamentosunun yapısı, kentlerin büyüklük ve nüfusuna oranlı olarak belirlenen temsilci sayısı, antik dünyada benzersizdir. Çağdaş batı yönetimlerine örnek olan bu “birlik” anayasası antik dünyada tektir. İ.Ö. 507’de kurulan ve sözde batı dünyasının ilk demokratik hareketi olan seçmeci ve ayrıcalıkçı Atina Demokrasisi yanında, çoğulcu yapısı ve hakça yönetim biçimiyle gerçek anlamda uygulanan ilk demokrasi olma önemiyle farklıdır.
Birlik üyeliği, yurttaşlarına da kişisel çıkarlar sağlar. Her Likyalı bir başka birlik kentinde mülk edinebilir, ticaret yapabilir ve başka kentten evlenebilir. Birliğe üye şehirlerin ayrıca yerel meclisleri de bulunmaktaydı. Ancak bu meclisler, sadece ait oldukları kentlerin yönetimlerinden sorumluydu. Likya Uygarlığına ait Patara’daki Parlamento binası, kaya mezarları, kale kalıntıları, toplumun inanç sistemlerini yansıtan tapınak kalıntıları, Likyalıların toplumsal hayatları ile ilgili önemli bilgiler içermektedir. Bu nedenle Patara Meclis Binası; bir kısmı yerinde, bir kısmı kazıyla gün yüzüne çıkarılan ve kalanı da Doğu Roma Suru içinde devşirme olarak duran kendi özgün malzemesiyle mutlaka bir an evvel ayağa kaldırılmalıdır.
Fethiye’nin antik dönemlerdeki ismi; Telmessos'tur. Bu kentin Likya ve Karya uygarlıklarının sınırında İ.Ö. 5. yy. da kurulduğu bilinmektedir. Günümüze ulaşan kalıntılardan, Helenistik ve Roma dönemlerinde, kentin zengin ve yüksek bir kültüre sahip olduğu, Tanrı Apollon’a adanmış ünlü bir kehanet merkezi olduğu biliniyor. Antik Telmessos’un Likya’ya özgü kaya mezarları, lahitleri, kale ve tiyatrosu bütün görkemiyle Fethiye’yi süsler. Telmessos antik tiyatrosu ticari iskelenin hemen arkasında, Fethiye kent merkezinde bulunuyor. Tipik bir Roma özelliği gösteren tiyatronun 2. yy'da daha önce Yunan tarzında yapılmış başka bir tiyatronun üzerine inşa edildiği biliniyor. 1993 yılında Fethiye Arkeoloji Müzesi tarafından yapılar kazılarla ortaya çıkartılan yapının, oturma ve sahne bölümlerinin restore edilmesi için çalışmalar sürdürülüyor. Fethiye Belediyesi ve Müze Müdürlüğünce yürütülen bir proje kapsamında, restore edilecek antik tiyatronun çevresinde açık bir hava müzesinin oluşturulması için çalışmalar sürdürülüyor. Projenin tamamlanmasından sonra, yeniden biçimlenecek olan kent merkezinin, doğal ve kültürel çevrenin korunarak yaşatıldığı örnek bir alana dönüşmesi amaçlanıyor.
Dağlık Likya eyaletinin en eski ve en büyük kentidir. Fethiye - Kaş yolu üzerinde, Fethiyeye 55 km mesafededir. Kent esas olarak Likya Akropolu, Roma Akropolu ve bunların dışında kalan kısımlardan oluşmaktadır. Likya bölgesinin idari ve dini merkezidir. Tarihi İ.Ö.VIII. yüzyıla kadar geri giden Xanthos, İ.Ö. 545 yılındaki Pers istilasına kadar bağımsız bir şehir devleti imiş. Pers istilasında kentlerini kahramanca savunan Xanthos’lular, istilayı önleyemeyeceklerini anlayınca, önce tüm kadın ve çocuklarını öldürmüşler, sonrada kenti ateşe vererek, alevlerin içine topluca intihar etmişlerdir. Bu kıyımdan kurtulan 80 aile ve başka yerlerden gelen göçmenler tarafından kent yeniden kurulmuştur. 100 yıl kadar sonra çıkan bir yangınla, Xanthos tekrar harab olmuştur. Buna rağmen, yeni baştan kurulan Kent, batı dünyası ile kurduğu iyi ilişkiler sonucu, uzun süre önemli bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak bu durum da malesef olumsuz bir sona ulaşmıştır. İ.Ö. 429 yılında Atina’lıların vergi istemelerine karşı çıkan Xanthos’lular, kentlerinin tamamen harab olmasına neden olacak bir savaşın içine sürüklenmişlerdir.
İ.Ö.333 yılında Büyük İskender’in bölgeye gelmesinden sonra, büyük ölçüde Helenleşmişler. Bu dönemi, İ.Ö. 309’daki Ptolemaiosların egemenliği izlemiştir. Sonraları, İ.Ö. 197’de Suriye Kralı III. Antiochus’un eline geçen Kent, parlak bir dönem yaşamıştır. İ.Ö. II. yüzyılda Xanthos, Likya Birliği’nin başkenti olmuştur. Xanthos, İ.Ö.42 yılında Romalılar tarafından işgal edilmiş, Kentin batısındaki Likya Akropolisi yıkılmış, Kent halkı kılıçtan geçirilmiştir. Bu olaydan bir yıl sonra, Roma İmparatoru Markus Aurelius, kenti yeniden imar etmiştir. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Xanthos, yöreye Arap akınlarının başlaması ile I.S.VII. yüzyılda terk edilmiştir. "Xanthos" kelimenin tam anlamıyla bir felaketler kentidir.
Fethiye - Kaş karayolu üzerinde, Eşen yakınından ayrılan yoldan, 6 km sonra Minare Köyüne ulaşılır. Pınara harabeleri, bu köyün gerisinde bulunmaktadır. Bugünkü Minare Köyü'nün ismi, minare biçiminde ve üzerinde kuş yuvasına benzeyen kaya mezarlarının yer aldığı bir kayadan gelmiş olmalıdır. Şehrin Xanthos'tan gelen kolonistler tarafından kurulduğu, eski kaynaklardan anlaşılmaktadır. Tarihi bölge ile anılması gereken Pınara, İskender'e kapılarını açarak teslim olmuştur. Pınara'nın tarihi, İskender'den çok öncelere, Troya'ya kadar gitmektedir. Troya Savaşında, Pınaralı okçu "Pandaros"tan bahsedilir. Stroban ve daha sonra Stephanos Byzantions Pınara'nın Lykia'nın çok önemli bir kenti olduğundan bahsederler. Lykia Birliği içinde üç oy hakkına sahip 6 şehirden birisi olan Pınara, İskender'in ölümüyle Bergama Krallığı'na bağlanmış, daha sonra Roma'nın bir şehri olmuştur. Bu dönemde canlanmış ve imar edilmiş, ancak 141 ve 240 yılındaki depremlerden büyük zarar görmüş, M.S. IX. yüzyılda terk edilmiştir.
Fethiye’ye 40 km. uzaklıktaki Tlos antik kentine Fethiye-Antalya yolu üzerinde, 22 km sonra Kemer Bucağı’na sapıp, şehir içinden sağa dönerek (Çatallar Köyü yolu) 12 km’lik bir yolla ulaşılıyor. Önünde Osmanlı yapısı bir kalenin gizlediği kent akropolü, dik bir tepenin üzerinde bulunuyor. Kaleye çıkarken, yamaçtaki kayalıklara oyulmuş tapınak mezarları dikkat çekiyor. Tlos, Hititlerin Dlawa olarak tanımladıkları ve Likya’nın 19. yy kadar varlığını sürdüren en eski yerleşim yerlerinden biri. Likya Federasyonunun “spor kenti” olarak da biliniyor. Mitolojik kanatlı at Pegasus ile onun kahramanı Belleforontes’in burada yaşadığı varsayılıyor. Kalenin altındaki düzlükte, Likya duvar kalıntıları, 6 kemerli kapısı, ayakta olan kent agorası, güneyde ise Roma dönemi surlar görülüyor. Kentin en iyi durumda bulunan yapısı ise tiyatro. Kent tiyatrosu, Akropol, Kanlı Ali Ağa’nın Sarayı, Stadyum, Lykia kaya mezarları, Hamam, Paleastra, Gymnasion, Belleforontes’in mezarının bulunduğu nekropol, Tlos’tan günümüze ulaşan yapılar. Likya kaya mezarları; hamam, paleastra ve gymnasion kalıntıları da ilgi çekici. Bellerephontes’i kanatlı atı Pegasus ile savaşırken resmeden süslemeler, ören yerinde gezintiyi ilginç kılıyor.
Kadyanda harabeleri Fethiye'den 18 km uzaklıkta bulunan Üzümlü Köyü'nün 9 km kuzey doğu istikametinde bir tepe üzerindedir. Üzümlü nün 400 m, denizden 915m yükseklikteki harabelerde, Roma İmparatorluk çağı eserler görülür. "Kada wanti" olarak da bilinen Kadyanda, yazıtlarından en erken M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Geniş alanı kaplayan kalıntılar, şehrin Roma İmparatorluğu döneminden ihtişamını göstermesi bakımından ilginçtir. Kadyanda, etrafı iri taş bloklardan oluşan surlarla çevrilidir. Bu surların bazı kısımları, bugün dahi oldukça etkileyici bir görünümdedir. Buradan Xanthos vadisi ve Fethiye Ovası, panoramik bir görüntü arz eder. Surların yanından Kadyanda'nın tiyatrosuna ulaşılır. Akropolün güney yamacına yaslanmış tiyatro, yıkılmasına rağmen, eski görkemini hala yansıtabilmektedir. Harabeden 1,5 km uzaklıkta, bir dönemecin yanında, bir çukurun karşısından orman içine doğru 150 m kadar yüründüğünde, büyük kaya bloklarına, oyulmuş ev tipi mezarlara rastlanır.
Kaunos yeri 1842 yılında İngiliz Arkeolog Hoskyn tarafından belirlenmiştir. Hoskyn, Dalyan'daki harabelerde bir halk meclisi tableti bulmuş, bu tablette yazılanların çözülmesiyle, buranın Kaunos olduğu ortaya çıkmış. Belgelenen tarihi 2800 yıl geriye giden Kaunos'un, çok daha eski bir yerleşim yeri olduğu tahmin ediliyor. Bulunan belgeler ve kalıntılar, Kaunos'un bir zamanlar büyük bir ekonomik güç ve kendi adına para basabilmiş egemen bir devlet olduğunu ortaya koymaktadır. Antik Kaunos'ta Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar bulunmuş. Antik çağda önemli bir liman konumunda olan şehir, Dalyan deltasının oluşması nedeniyle bugün deniz kıyısından uzaklaşmış durumda. Çünkü antik çağın önemli coğrafyacısı Strabon (Skylaks) “Kaunos kıyıdadır ve Calbis yanında akar” demiş. Kaunos, coğrafi durumu iitibari ile doğu Akdeniz ve Ege Deniz’i arasında karşılıklı seyreden gemiler için, o dönemde fevkalade stratejik bir liman şehriymiş. Kaunos’taki tiyatro, konumu ve mimarisi ile oldukça dikkat çekici. En az 5 bin oturma kapasiteli tiyatro güneybatıya dönük. Antik tiyatro sahne, oyun yeri ve oturma sıraları olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. Bugün tiyatro, sahne ve bazı oturma sıraları hariç, genelde iyi durumda. Orkestra kısmı toprakla dolmuş, Tiyatronun batı yönündeki yapı kalıntılarından biri, bazilika tipi kiliseye, diğerleri Roma Hamamı ve tapınağa ait. Aşağıda tamamlanmayan bir daire biçiminde örülmüş ve yivsiz sütunları bulunan yapının arkasında, üç basamakla yükseltilmiş podyum bulunuyor. Burada tapınağın kalıntıları görünüyor. Eski Sulungur Gölü’nün kuzeyinde yapılan kazılarda stoa ortaya çıkarılmış. Çevresinde birçok heykel kaidesi bulunmuş, ama heykeller bulunamamış. Stoanın yakınındaki çeşme ise restorasyondan geçmiş.
Kalkan- Fethiye karayolu üzerinde, Kalkan'a 14 km uzaklıkta bulunan şehrin adının M.Ö 23.YY.'da Hitit metinlerinde geçmesi, Patara'nın, Xanthos gibi, Likya bölgesindeki en eski yerleşim yerlerinden biri olduğunu biliniyor. Bölgenin en büyük ve en işlek limanı olarak önemini hiçbir devirde yitirmeyen şehrin, yazıt ve sikkelerde Likya dilindeki adı Pttara, Helenistik dönemlerde, Arap kaynaklarında ise Batara olarak geçiyor. Helenistik dönemlerde, Tanrı Apollon'un kışlık kehanet merkezi ve Likya Birliği nin üç oy hakkına sahip şehrinden biri olan Patara, Bizans döneminde de Aziz Nicholas'ın doğum yeri olarak ün kazanmış. Kutsal topraklara giden hacıların, ziyaret ettikleri bir liman Kentidir. 16.YY'da Osmanlı Sultanı 2. Beyazıt'a kadar eski görkemini sürdüren Patara, bu önemini şüphesiz Akdeniz ticaret yollarının üzerinde, korumalı bir limana sahip olmasına borçlu. Genel olarak antik liman çevresinde odaklaşan kent merkezi, zamanla körfez ile doğudaki liman arasında kalan teraslara yayılmıştır. Limanın kum ve çamurla dolması ve 7.YY.'dan itibaren güney kıyılarına yapılan Arap akınları nedeni ile, kent eski görkemini yitirmiş, yerleşim, kentin yukarı bölgelerine kaymıştır. Patara, 1811-1812 yıllarında İngiliz Deniz Kuvvetleri'ne ait Beacon isimli geminin kaptanı Beaufort tarafından keşfedilmiş, 1842 yılında C. Fellows ve arkadaşlarının bugün British Museum da sergilenen Xanthos'un ünlü anıtlarını yükledikleri liman yine Patara olmuştur.
Xanthos vadisinin son şehri ve Likya nın en büyük liman kapısı olan Patara, bugün Akdeniz'in en temiz sahillerinden birinide, kum ve çalılarla kaplı durumdadır. Kum dolması ile, denizle ilişkisi kesilen antik liman, bataklık ve göl halini almış, bataklıkta oluşan ılgınlar (Tamarix) zamanla bölgenin kendine has bitkisi olmuştur. Patara'nın genel görünümü, diğer Likya kentlerinin özelliklerini göstermez. Her ne kadar erken dönemlere ait kalıntılar varsa da, yapılar ve kent planı zamanla değişmiştir. Bugün ayakta kalan yapıların çoğu Roma, Bizans ve Ortaçağ'a aittir. Şehrin kalıntılarına giriş, görkemli ve çok iyi korunmuş bir Roma zafer takından yapılmaktadır. Takın batısındaki tepenin yamaçlarında, Likya tipi lahitlerin bulunduğu mezarlık alanına uzanır. Kentin güney ucundaki Kurşunlu Tepeye yaslanmış olan tiyatro, Helenistik Dönem (M.Ö 2. YY.) özellikleri gösterir. Ancak M.Ö 1.YY.'ın ortalarında, birçok Likya kentinde etkisini gösteren depremle yıkılmış, yeniden inşa edilmiş, bugün büyük ölçüde plajdan gelen kumla doludur.
Doğu girişindeki kitabe M.Ö 147'de onarımı ve ekleri anlatmaktadır. Tiyatronun yaslandığı Kurşunlu Tepe, şehrin genel görünümünün ve yörenin seyredildiği en güzel köşedir. Buradan şehrin diğer kalıntıları; Vespasian Hamamları, Korinth Tapınağı, ana cadde, liman ve Hadrian dönemi ambarı izlenebilir. Tepenin kuzeybatısındaki bataklığın arkasındaki tahıl ambarı (Granarium), 65x32m boyutlarıyla Patara'nın günümüzde kalmış anıtsal yapılarından biri olup, İmparator Hadrian (117-138) dönemine tarihlenmektedir. Ambarın kentle doğrudan ilişkisinin olmaması, kente hizmet etmediğini, gemilerle gelen ve belki de kentte kışlayan buğdayın depolanmasında kullanıldığını göstermektedir. Şehrin suyu yaklaşık 20 km. kuzeydoğusundaki İslamlar köyü yakınlarından, Kızıltepe yamacındaki kayalıktan getirilmiştir. Kaynakla şehir arasında bulunan Fırnaz İskelesi'nin kuzeyindeki delik Kemer olarak adlandırılan bölüm ise, su yollarının en anıtsal bölümüdür. Patara Antik Kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında, soyları azalmakta olan Caretta Caretta'ların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp, yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile, ayrı bir öneme sahiptir.
Kaş - Fethiye karayolunda, Kaş'a 50 km uzaklıkta, Kınık yakınından ayrılan 4 km.lik bir yol üzerinden Letoon harabelerine ulaşılır. Letoon’da bulunan arkeolojik kalıntılar, M.Ö.7. yüzyılda kurulduğunu göstermektedir. Arkaik ve Klasik Dönemlerde (M.Ö.7–5) Anadolulu bir tanrıça ve bir Nymphe (su perisi) kültünün olduğu bilinmektedir. Hellenistik Dönemde görülen Yunanlaşma eğilimi ile, bu kültün yerini Leto Kültü almıştır. Bu dönemde Letoon Likya Birliği’nin kutsal alanı haline gelmiştir. Likya sırasıyla Perslerin, Karyalıların ve Yunanlıların (önce Ptolomaioslar ve sonra da Rhodos) egemenliğine girmiştir. Şair Ovidius’un anlattığı bir efsaneye göre, Zeus’tan hamile kalan tanrıça Leto, çocukları, ikiz tanrı Artemis ve Apollon’u Delos’ta doğurur. Sonra Ksant-Hos nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca kaynağa varıncaya kadar yürür. Kaynakta çocuklarını yıkamak isteyen, ama yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını kurbağaya çevirerek intikamını alır. İşte Leto Tapınağı insanların kurbağaya çevrildikleri bu yer, tanrıça Leto adına yapılmıştır. Bu efsanenin ardındaki gerçek, Anadolulu bir tanrıçaya adanmış bir su kaynağının varlığının olasılığıdır.
Alanın merkezinde yan yana üç tapınak görülür, ancak hiçbirinde zemin tabakasının daha üstünden kalıntı ele geçmemiştir. Doğuda kayalık sırta doğru 27.90 x 15.07 m. Ölçülerinde 6x11 sütunlu bir peristlos’u olan Dor düzeninde bir tapınak yer alır, tanrı Apollona adanmış olan tapınak, M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. Tapınak, pronaos, cella ve opisthomodos’dan oluşur; cella duvarları yarım sütunlarla süslenmiştir. İlerde batıya doğru, daha erken bir tarihe ait olan ve daha büyük, Ion Düzeninde 30.25 x 15.75 m ölçülerinde tanrıça Leto’ya adanan bir tapınak daha bulunmaktadır. Bu tapınak diğerine göre daha iyi korunmuştur ve parçaları büyük bir bölümünün rekonstrüksiyonunun yapılmasına olanak vermektedir. Bu tapınağın da 6x11 sütunlu bir peristylos’u ve cella duvarlarında yarım sütunları bulunmaktadır. Söz konusu iki tapınağın arasında ise, 8.20 x 8.70 m ölçülerinde diğer tapınaklardan daha küçük ve daha erken tarihe ait tanrıça Artemis’e adanan bir tapınak daha bulunmaktadır. Ayrıca Leto Tapınağında 1973 yılında bulunan üç dille yazılmış M.Ö 4. yüzyıla ait kitabenin bir yüzünde Aramice, diğer yüzünde ise Grekçe ve Likçe yazı bulunmaktadır. Likçe yazılarda, "Karya ve Likya satrabı olarak Pixodares`in M.Ö 358’de ilk kez yönettiğini, Hekotomnid sülalesi ile Likyalılar arasında iyi ilişkiler kurduğunu, Likya’ya Archon ve Xanthos’a vali gibi memuriyetlere adamlarını tayin etiğini yazmaktadır.
Tapınakların doğusunda, bir kaya tabakasının altında ele geçen yazıtta, Kaunos’lu tanrı Basileus için Ksanthos’ta kurulan bir kültten söz edilmektedir. Efsanevi bir şehir kurucusu olan, Miletos’un oğlu Kaunos’un tanrılaştırılması, onun kültü, Kaunos’ta ‘kral’ ünvanı altında Roma Dönemi’ne kadar süregelir. M.Ö 4. yüzyılda Maussollos’un erkek kardeşi Piksodoros’un satraplığı döneminde de bu Kültlerin hala var olduğu ispatlanmıştır. Yazıtta aylık ve yıllık kurbanlardan bahsedilir; kurallara karşı çıkanların, Leto ve çocukları ile Nympheler önünde suçlu sayıldığı anlatılır. Kalıntılar ve ele geçen kitabeler, buranın dinsel ve politik bir alan olduğunu göstermektedir. Tapınakların güneyinde, MS 7. yüzyılda terk edilmiş olan, bazilika şeklinde bir kilise bulunmaktadır. Ana tapınağın güneyine ve batısına doğru yapılan kazılarda, kutsal bir kaynak ile bağlantılı olan büyük bir Nymphaion ortaya çıkartılmıştır. Doğu – batı doğrultusunda inşa edilmiş dikdörtgen bina, büyük ve yarım daire şeklinde kaplamalı bir tekne ile sınırlanmakta, kuzeyde iki yarım dairevi eksedra içermektedirler. M.S.3. yüzyılda tarihlenen Nymphaion, daha erken bir Hellenistik yapının yerine yapılmıştır.
Kazı çalışmaları çoğunlukla su altında yürütülmüş ve büyük bölümü hala su altındadır. Bu yapıların bir kısmı 6. yüzyılda inşa edilmiş olan kilisenin altında kalmıştır. Alanın kuzeyinde, büyük ve iyi korunmuş Hellenistik Dönemde yapılmış olan bir tiyatro bulunmaktadır. Kuzeybatıya cephesi olan cevea, yarım daireden daha büyük olup, orta kısmı tepe yamacının kesmesi sureti ile inşa edilmiş; uç kısımları ise, düzgünyüzeyli duvar örgüsünden oluşur. Burada bir daizoma olup, iki tarafında bulunan kemerli geçit, cavea’ya açılır. Strabon, Letoon’un nehrin ağzından 10 stadion ve Ksanthos’tan 60 stadion uzaklıkta olduğunu söyler. Verdiği ilk ölçü doğru olabilir, çünkü kıyı çizgisi antik dönemden bu yana değişmiştir, Ksanthos’a 60 stadion ise, doğru bir bilgi değildir. Arap akınlarının başlaması ile, kentin terk edildiği düşünülmektedir. Letoon Antik Kenti 1988 yılından beri UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunaktadır.
Arkeoloji yönünden zengin olan ilçede, yöreye ait eserlerin bir mekân içerisinde sergilenmesi fikri, 1960'lı yılların başında dönemin yetkililerince tasarlanmış müzenin ilk çekirdeği o yıllarda oluşturulmuştur. Daha sonra çevreden toplanan büyük boyutlu taş eserler bir depoda korunmuş. 1987 yılında yeni yapılan bina ile, çağdaş müzecilik anlayışı ön plana çıkarak, eserler ziyaretçilere sunulmuştur. Fethiye Müzesi, biri arkeoloji, diğeri etnografya olmak üzere, iki salondan oluşmaktadır.
Arkeoloji bölümünde sergilenen eserlerin büyük bölümünü, seramik eserler oluşturmaktadır. Salondaki eserler, kendi içerisinde belli bir kronolojik sıraya tabi tutulmuştur. M.Ö. 3000'den, Bizans Çağı sonuna kadar olan dönemi kapsayan eserlerden en önemlisi, hiç kuşkusuz Likçe'nin çözümünde büyük katkıları olan steldir. Bu stel üzerinde, üç değişik dilde yazılmış bir metin yer almaktadır. Müzenin önemli bir başka eseride, "Kumrulu Genç Kız Heykeli" ve yanındaki iki kadın heykelidir. Kumrulu kız heykeli Artemis kültü ile ilgili olup, antik dönemde, kent içinde bir Artemis tapınağının bulunduğunu kanıtlaması bakımından önemlidir. Etnografya salonunda yöreye has çeşitli el dokuma örnekleri, el işlemeleri, kaftanlar, üç etekler, gümüş takılar yer almaktadır. Bu bölümde ayrıca tüm üniteleri ile faal durumda ahşaptan yapılmış dastar tezgâhı sergilenmektedir. Müzenin açık mekânında ise, büyük taş bloklu eserler, lahit mezarlar ile Likya kültürünün bir ürünü olan "Izraza Anıtı" sergilenmektedir.
Fethiye Müzesi Adresi:
Kesikkapı Mah. Okul Sok. Fethiye/Muğla
Tel: (252) 614 11 50
Kaynak:
fethiyemuzesi.gov.tr/leteon.asp
tr.wikipedia.org/wiki/Likya
kulturvarliklari.gov.tr/
papermoonhotel.com/gezi.html
tarihhaber.com/wp/?p=189